9 Mart 2012 Cuma

Yaşayarak Öğrenmek


Napolyon bir gün tek başına düşman askerlerden kaçerken, küçük bir dükkana girer. Dükkan sahibi, Napolyon’u saklar ve onu kovalayan düşman askerlere de şu tarafa kaçtı diye yanlış yol gösterir. Nihayet bir süre sonra, Napolyon’un askerleri de olay yerinde bitiverir. Dükkan sahibi, ömründe bir daha karşılaşmayacağını düşündüğü Napolyon’a merak ile şöyle bir soru yöneltir;
-“Efendim, af buyurun ama ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu ki?”
Napolyon birden öfkelenir; ve
-“Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçerek konuşuyorsun? Bu ne cüret! Askerler, bağlayın bu densizin gözünü ve hemen kurşuna dizin” diye talimat verir.
Dükkan sahibi gözü bağlı tir tir titremektedir. Büyük bir korku içerisinde, yaptığına pişman olur. “Tutamadım çenemi, ben ne yaptım, durup dururken ölüp gideceğim” der.
Kısa bir süre sonra; arkasından bir el uzanır ve gözündeki bağı açmaktadır. Adam bir döner ki arkasına; uzanan el Napolyon’un elidir. Şöyle der Napolyon;
“İşte Böyle Bir Duygu! Yaşayarak Öğrenmek, Bedeli En Yüksek Öğrenme Biçimidir.”
Yaşayarak öğrenmek, hayatın içerisinde edindiğimiz deneyimlere sahip olabilmektir. Deneyim sahibi olmak, yıllanmak veya çok yaşamak değildir. Yaşadıklarımızdan bir şeyler öğrenebilmektir. Sahip olduğumuz deneyimlerden aldığımız farkındalık ve algılama ile deneyim kazanabilmektir. Öğrenmeye olan merakımızın her geçen gün artıyor olması, bizi ilim sahibi insan yapar. Yaşayarak öğrenmek, ilim marifetimizin çoğalması ile alakalı bir süreçtir.
Yaşamın her alanındaki, deneyimlerimiz aracılığı ile öğrendiklerimiz, bizi güçlendirir. Örneğin, evlilik öncesi aile hayatı çok önemli deneyim zenginlikleri ile doludur. İnsanoğlu, aile kurmadan önce kendi ailesinde algıladıkları veya edindiği tecrübeler ile birtakım farkındalıklara sahip olur. Bunlar, evlilik hayatında çok işe yarayacak deneyimlerdir. Ancak çoğumuz, başlangıçta bu ince nüansları ve detayları fark edemeyiz. Evlilik öncesindeki aile hayatımız, olumlu veya olumsuz birçok yaşanmışlıklar ile dolu olabilir. Çocukluğumuzda, ebeveynlerimizin bize olan tavır ve davranışları birçok mesaj içerir. Anne babalarımızın birbirine olan davranışları, eşler arasındaki ilişki ve iletişim için gördüğümüz en temel örneklerdir. Ebeveynlerimizin, kendi ebeveynleri ile olan ilişkilerinin her biri, bizim için başlı başına kaynak içerir. Aile içerisinde edindiğimiz herhangi bir davranışı, farkında olmadan eşimize uygularken bulabiliriz kendimizi. Çocukluğumuzda, ebeveynimizden gördüklerimizi, farkında olmadan, kendi çocuğumuza uygularız. Bakışı ile hayır diyen bir baba ile büyüdüysek, bir de bakarız ki bizde kendi çocuğumuza bakışımız ile hayır diyebiliyoruz. Yaşlılara ve çocuklara öncelik tanınan bir ortamda büyüdüysek, kendimiz de farkında olmadan aynı davranışa sahip olmuşuzdur. Bir süre sonra, kendi çocuğumuzun da aynı davranışa sahip olduğunu fark ederiz.
Her birimiz, büyüklerimizden edindiğimiz olumlu veya olumsuz her bir şeyi hayata yansıtabilmekteyiz. Büyüklerimizi modeller, aile içinde yaşayarak öğrendiklerimiz ile yol haritalarımızı belirleriz. Ancak önemli olan, hem aile hayatımızda hem de kendimizde olumsuz olan özellikleri yakalayabilmektir. Onlar üzerinde bir emek sarf edebiliyor olmaktır. Sadece kendi yanılgılarımızdan değil, başkalarının yanılgılarından da dersler çıkarabilmektir. Sadece kendi hatalarımızdan değil, çevremizdeki diğer insanların hatalarından da öğretiler elde edebilmektir.

Daha doyumlu bir yaşam stiline sahip olabilmek ise hedefimiz, bedeli en yüksek öğrenme biçimi olan yaşayarak öğrenmeyi ilke edinebilmektir.


Şeyda Küçükel