19 Ekim 2015 Pazartesi



YAŞAM VE ÖLÜM
Hani yeni yazılmış bir kompozisyon kağıdını öğretmene vermeden önce son kez kontrol ederiz, imla yanlışımız var mı? Anlatım bozukluğu var mı? Ben bunu zaman kendi hayatım üzerinde tatbik ediyorum, işte bunu yapmama sebeb olan işlerden biridir mezarlık ziyaretleri. Ne zaman mezarlığa gitsem, o mezarlıkta yatanlara bakar, bakar, iç konuşmalar yaparım kendimle, onlara bakar, ne telaşlara yaşadınız bu dünyada? Belki ne işler peşinde koştunuz, neler başarmak istediniz, sonra yoruldunuz, didindiniz, kendinizi paraladınız? Bunlar nelerdi? Ben söyleyeyim, paraydı, ihtirastı, şandı, şöhret ti, kişisel ego tatminiydi, belki de delicesine bir aşktı… Sonuç? Ne yaparsanız yapın, ne işle meşgul olursanız olun işte sonuç burası. Son nokta mezarlık,ölüm ve ahret.
Ben bir din uzmanı değilim, dinini esaslı yaşayabilen birisi ise kesinlikle değilim. Din üzerine ahkam kesmemem gerektiğini de, haddimi de bilirim. Bunları idrak etme olgunluğa vakıf bir insanım. Sadece herkes tarafından bilinen, gerçekliği su götüremeyecek kadar ortada olan, benim gibi herkesin de bildiği birkaç hususa dokunup geçmek istedim. Buna da zaten o yaptığım mezarlık ziyaretim sebep oldu.
Bence yaşam ve ölüm, yan yana yürüyen yoldaşlardır. Aslında yaşam ve ölüm ikiz kardeştir. Beraberdirler hep, ölüm yoktur, sadece bu dünyayı bırakıp gitmek vardır, ama yine de soğuktur ölüm. Doğum yaşama açılan bir giriş kapısıdır. Kimse sebepsiz gelmemiştir bu dünyaya, mutlaka bir amacı gerçekleştirmek ve bizim inancımıza göre belirlenen yaşam standartları içinde taviz vermeden yaşamaktır görevimiz. Nihayetinde de zamanı geldiği ve görevimiz bittiğinde de ölmek kaçınılmaz bir sondur.
Yüzlerce mezara uzun uzun baktım, düşüncelerim bir başka frekansa girdibu esnada. Hüzünlenmek, ölümü ve ölenleri tefekkür etmek bir yana, madalyonun bir başka yönü de var dedim kendime; Gideceğimiz esas geleceğe, bu geçici dünya da hazırlıklarımızı tamalayabildik mi? Yani bir başka ifade ile iyi hazırlanıp’ta mı gittik öbür aleme, sınavı verebilekmiyiz? Esas olan işte tam burası aslında, burada iyi yaşamak, hayatın dibine kadar kıvamına varmak, tabi ki önemli, ama esas olan geleceğe vakur, başımız dik olarak gidip, başımız dik olarak orada olmak çok daha önemli, yoksa pişmanlıklarla dolu bir ölüm, en büyük hüsrandır benim için. Bu pişmanlık her iki alem içinde geçerli, şöyle ki; bu alemde oyunun kurallarına göre başarılı olmak, zengin olmak, onurlu olmak benim hakkım ve bunu almak için de bahsettiğim oyun kuralları içinde her şeyi yaparım kendi adıma, burada sadece oyunun kuralları çok ama çok önemli, çünkü kurallara göre hareket etmiş isek öbür dünyamız da güzel olacak.
Bunu basit bir örnekle açıklayayım; Düşünsenize çocuğunuzla birlikte bir oyun parkına gidiyorsunuz, çocuğunuza; “sana bir saat süre, bu süre zarfında şu gördüğün senin için hiçbir şekilde tehlike içermeyen 4 oyuncağa binebilirsin, bununla birlikte, senin için tehlikeli olan şu 2 oyuncağa da kesinlikle gitmeyeceksin.” Bu durumda çocuk sizi dinler ve sizin kurallarınıza uyarsa , bir saat sonunda çocuko 4 oyuncak ile tatmin olmuş bir şekilde, eğlenmiş olur, eğlendikten sonra, siz de, çocuk da eve mutlu bir şekilde dönersiniz. Bir de tam tersini düşünelim, çocuk kurallarınıza uymadı ve o tehlike içeren oyuncak üzerinden bir kaza ya maruz kaldı. Sonuç? Kesinlikle hüsran. Ne orada çocuk eğlenebildi, ne de sonrasında sizin ızdırabınız bitti. Söylemek istediğim, kendi üzerimde hep sınadığım, tam da budur. Bu dünyada bir oyun parkı gibidir, kuralları Kuran ve sünnet ışığında belli; Süresi kaderin bana biçtiği,yıl, gün ve saat kadar; Özgürsün, diyor bana, hür iraden ile ister kurallara uy, istersen uyma. Benim hür irademle aldığım kararlar, hem bu dünyada, hem de ahirette beni mutlu eder veya bedbaht eder. Bunun için kendime diyorum ki, yaşam ve ölüm, sınırları belirlenmiş iki paralel yoldur. Ben yaşam yolunda yürürken, aynı zamanda ölüm yolunda da yürüyorum,manzara gözümün önünde,ortada. Bir ayağım yaşam yolunda gözükse de, diğer ayağımölüm yolundadır benim. Yaşam, kainattaki en muazzam ortamdır, zemindir. Bunu en güzel şekilde değerlendirmek, yaşamı doya doya yaşayarak, tatbik etmek, ve her nefesimizi şükür ederek geçirmek gerekir, sadece ahreti, öbür dünyayı da unutmadan, o günün geleceğini bilip, gözeterek.
Ruh öyle bir şeydir ki; kendi özünü, madde işbirliğindeyken unutur, unutmalıdır ki, yaşam layıkıyla yaşanabilmelidir. Kanunlar böyle işler. Ruh ancak, madde işbirliğinden koptuğunda, yani ölüm anı gerçekleştiğinde, kendinin ne olduğunu anlayabilir ve tekrar doğmak için sonsuz seçenekleri değerlendirir. İşte o zaman bu düşünüş mentalitesiyle çok geç olabilir. Şöyle ki, her doğum, yaşam ve ölüm, bir süreçtir, ve kainatın çok küçük bir sırrıdır, bu ilahi yasadır, idrak edilmesi elzemdir.
Sağlıcakla kalın, dostça kalın, sizin dostluğunuzu hak edenlerle kalın…

Yaşam ve Ölüm üzerine bir esinti...
http://hakanakkus.com/2015/10/19/yasam-ve-olum/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder